Sürdürülebilirlik Yeni Paradigmanın Temel Taşı Olacak

“Geleceğin Paradigması: Kırılım ve Sürdürülebilirlik Manifestosu”nu Fortune’a anlatan Dijital Türkiye Platformu Başkanı Faruk Eczacıbaşı, manifestonun yol haritasını ve gelecek döneme ilişkin öngörülerini paylaştı.

Sürdürülebilirlik kelimesi ilk kez 1970’lerde Brundtland Komisyonu’nun 1987 tarihli “Ortak Geleceğimiz” raporunda kullanıldı ve şöyle tanımlandı: “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden, bugünün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma.”

Sıradan insanlar olarak ekonomi söz konusu olduğunda bir fark yaratma konusunda kendimizi güçsüz hissedebiliriz ancak düşündüğümüzden daha fazla etkimiz var. Hükümetlere ve özel şirketlere baskı uygulayarak sera gazı emisyonlarını azaltan, döngüsel ekonomiyi teşvik eden ve yeşil teknolojiye yatırım yapan önlemleri savunabiliriz.

Ayrıca yeni iş fırsatları ve istihdam yaratabilecek yeşil ekonominin ve sürdürülebilir endüstrinin gelişimini destekleyen kamu politikaları için de lobi yapabiliriz.

Vatandaşlar olarak, sürdürülebilirliğe öncelik vermeyen politikaları protesto ederek, daha temiz, daha yeşil bir geleceği destekleyen STK’lara bağış yaparak veya gönüllü olarak çalışarak ve yalnızca Avrupa standartlarını karşılayan ürünleri satın alarak “çevrenin koruyucuları” olarak hareket edebiliriz.

Sosyal açıdan sürdürülebilir uygulamaların uygulanması yoksulluğun azaltılmasına, eğitime erişimin iyileştirilmesine, insan haklarının korunmasına ve halk sağlığı politikalarının geliştirilmesine yardımcı olabilir. Örneğin, eğitim ve öğretim programlarına yatırım yapmak, insanların becerilerini geliştirmelerine ve daha iyi maaşlı işler güvence altına almalarına yardımcı olabilir ve sonuçta uzun vadede daha yüksek yaşam standartlarına yol açabilir.

Teknolojinin her üç alandaki etkisi göz önüne alındığında, teknoloji şirketlerinin sürdürülebilirlik politikalarını uygulama ve teşvik etme konusunda ahlaki bir sorumluluğu var. Elbette bireysel eylemlerimiz de önemlidir ve dişlerimizi fırçalarken suyu kapatmak, aletleri atmak yerine bağışlamak ve atıklarımızı geri dönüşüm için ayırmak gibi günlük küçük değişiklikler yapabiliriz.

İşte tam da bu konuda önemli çalışmalardan birini gerçekleştiren ve “Dünya, özellikle teknolojik değişimlerin getirdiği kırılım dalgasıyla sarsılıyor. Öyle bir paradigmal değişikliğin içindeyiz ki birçok şey daha yeni başlıyor. Son 200 yılın çatışmalarını yaşıyoruz” diyen Dijital Türkiye Platformu Başkanı Faruk Eczacıbaşı, liderlik ettiği ortak çabayı farklı bir platforma taşıyor.

Faruk Eczacıbaşı; bahsettiği değişimi, ekonomik büyümeyi sağlayacak ve sosyal sorunları çözecek yeni ürün/hizmetler yaratmayı amaçlayan, Ar-Ge ve inovasyona önem veren, eğitimi temel alan bir bakış ve eylem açısı olarak tanımlıyor. Faruk Eczacıbaşı, gelecek döneme damgasını vuracak bu kriterlerin sürdürülebilir, küresel, yönetişim modelleri ve denetim mekanizmalarını geliştiren kriterlerden oluştuğuna ise dikkat çekiyor.

Dünyada değişimin rüzgarı ne yönde esiyor? Iş kültür, teknoloji, ekonomi ve siyasi manada nasıl bir dünya bizi bekliyor?
“Dünya, özellikle teknolojik değişimlerin getirdiği kırılım dalgasıyla sarsılıyor. Ben bu alandaki gelişmeleri ikiye ayırıyorum; birincisi yatay gelişmeler, ikincisi dikey gelişmeler. Yatay gelişmeler, endüstri paradigmasının aksine internetin hayatımıza girmesiyle, dünyayı birbirine bağlayan ağlar aracılığıyla şekilleniyor. Sosyal medya platformları, artan bant genişliği, uydu teknolojileri, kripto kavramının merkezsiz yönetimi, sosyal medya bireylerin gücünü artırdı ve bilgiyi hızla yaydı. Küresel iletişimi dönüştürdü. Bilgi teknolojileri ve yapay zeka (AI) ise dikey gelişmenin öncüsü. AI, makine zekasının tarihte ilk defa olarak karar mekanizmasının içinde yer alabilme potansiyeli ile ön plana çıktı.
Bu aşamaların toplumların her katmanında farklılıklar yaratması bekleniyor. Yatay ve dikey gelişmelerin birbirleriyle girift ilişkisi, bugünün rekabet dünyasını karmaşık ve mevcut sistemle denetlenemez konuma getiriyor. Özellikle kamu otoriteleri tarafından uygulanan denetim mekanizmalarını artan bir hızla yıpratıyor. Teknoloji, ekonomi, kültür ve toplumsal yapılar arasındaki etkileşim, beklenmedik sonuçlar doğuruyor. Bütün bu gelişmeler endüstri dönemi paradigmasının dışında yeni hikayelerin önceliklendirilmesini gerektiriyor.

Dijital Türkiye Platformu olarak siz bu değişimi nasıl yönetiyor ve hangi projeleri üretiyorsunuz?
Dijital Türkiye Platformu, Türkiye’de bilgi, iletişim ve elektronik alanında faal kuruluşlardan TBV, TBD, TUBİSAD ve TESID’in bu alandaki konuların ülkemizde geliştirilmesine ve sorunlara yönelik olarak çözüm önerileri geliştirmek üzere güç birliği yapmak üzere bir araya geldi. Mart 2011’de platform oluşturuldu. Dijital Türkiye Platformu’nun başlıca amacı; strateji ve politika önerileri oluşturmak, ortak görüş ve hareket stratejisi belirlemek ve uygulamak uluslararası kurumlarla Türkiye’nin bilgi, iletişim ve elektronik alanının temsilcileri sıfatıyla iş birlikleri geliştirmek ve sürdürmek.

Yol haritanızda neler var?
Aslında sürdürülebilir ve katılımcı büyüme ana başlıklarıyla ilerliyoruz. Akıllı büyümeden kasıt; ekonomik büyümeyi sağlayacak ve sosyal sorunları çözecek yeni ürün/ hizmetler yaratmayı amaçlayan Ar-Ge ve inovasyona önem veren, eğitimi temel alan bir bakış ve eylem açısı. Sürdürülebilir büyümeden kasıt; çevre, enerji, sağlık, gıda ve su konularında yoğunlaşan bir modele dayanan bakış ve eylem açısı. Katılımcı büyümeden kasıt ise; bütün bu işleri bütün vatandaşların katılacağı, daha çok ve daha iyi iş olanakları yaratmayı hedefleyen, böylece gelir düzeyini artırmayı ve büyümeyi daha dengeli sağlamayı hedefleyen, bütün bunları yaparken, vatandaşlara yeni beceriler kazandırmayı da amaçlayan bir modele dayanan bakış ve eylem açısı. Tech for Good hedefi ile de paralel işler yapıyoruz. Eğitimin yeni modelleri nasıl olabilir? Bilgiyi odağına koyan geleneksel eğitimi sistemi yerine birazcık daha yeni nesil etkinlikleri öne çıkaran bir eğitim için program başlattık. Dört sene oldu ve başvurular halen devam ediyor. Bu programlardan biri de
iklim projesi mesela. Kısaca bulanık bir bilgi ve enformasyon ortamında fikir üretmeye çalışıyoruz.

Geleceğin Paradigması: Kırılım ve Sürdürülebilirlik Manifestosu neleri içeriyor?

Günümüzde hızlı doğal bozulma, jeopolitik değişimler, teknolojik gelişmeler ve ekonomik dalgalanmalar arasında varoluşsal bir karmaşıklık yaşanıyor. Bu karmaşıklık, mevcut düşünce kalıplarını sorgulamamızı
ve geleceğe yönelik yeni bir bakış açısı benimsememizi gerektiriyor. Geleneksel düşünce biçimleri yerine, gelişmelere adapte olma yetkinliğimizi geliştirmek kaçınılmaz bir konu artık. Teknolojik, ekonomik ve
sosyal alanlarda yaşanan bu dönüşüm, her sektörde kökten değişimi beraberinde getiriyor.

Gelecek kuşaklara sağlıklı ve sürdürülebilir bir geleceğin temellerini sağlaması lazım. Eski altyapıların ve kurumların üstüne geçmiş yapılaşmalarla yapılan yüzeysel çalışmalar yeterli değil. Sürdürülebilirlik, yeni paradigmamızın temel taşı. Bu yeni hikaye, gezegenimize ve tüm canlılara daha iyi bir gelecek sunma amacını taşıyor.

Peki bu değişimlerin odağında en hızlı şekilde nasıl yol alabiliriz?
Kaçınılmaz değişimlere vakit varken uyum sağlamalıyız. Bu ileride oluşabilecek tehlikeleri önler. Geleceğin paradigmasına uyum sağlamak adına, geçmiş paradigmaları ve düşünce kalıplarını serbestçe sorgulamalıyız. Toplumları dönüştürmek için bilinçlendirmenin rolü kritik. Bireylerin ve toplumların yeni paradigmaya uyum sağlamaları için eğitim ve farkındalık şart. Genç ve deneyimli zihinlerin birlikte yeni fikirlerin yaratmasına ve uygulamasına olanak tanınmalı.

Kaynak

Bir yanıt yazın