Sürdürülebilirlik: Eko kırım 

Sürdürülebilir bir dünya yaratmak ve kaynaklarımızı bilinçli bir şekilde kullanmak, bu yönde doğru adımlar atmak için yapılacak ilk ve en önemli şey; bireysel olarak bilinçlenmek! Daha sonrasındaysa çevremizi bu yönde bilinçlendirmek. İşte tam da bu noktada sürdürülebilirlik sözlüğüne yeni giren kavramlardan biri olan ‘Eko kırım’ teriminin ne olduğunu öğrenmek, bilinçlenmek adına doğru bir başlangıç noktası!

Eko kırım terimi, ‘Ekolojik soykırım’ın kısaltılmış hali ve ekosistemlerin, doğal kaynakların, biyolojik çeşitliliğin bilinçsizce tahrip ya da yok edilmesini ifade ediyor. Eko kırım, ekosistemlerin tahrip edilmesi sonucunda hem doğal yaşam hem de insanlar üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. İnsan faaliyetlerinin neden olduğu çevresel sorunlarsa toplumsal ve çevresel adaletsizliklerin yaşanmasına yol açıyor. Örneğin su kirliliği, orman tahribatı, tarım ilaçlarının aşırı kullanımı, aşırı avlanma ve iklim krizi gibi faktörler ekosistemlere büyük zararlar veriyor. Bu durum, ekolojik dengenin bozulmasını ve biyolojik çeşitliliğin kaybını da beraberinde getiriyor. Eko kırım işte tam bu noktada, biyolojik çeşitliliği tehdit eden faaliyetlere dikkat çekmek ve bu konuda bir bilinç oluşturmak amacıyla kullanılıyor. Aynı zamanda çevresel adalet ve sürdürülebilirlik konularında farkındalık yaratmayı da hedefliyor. 

Her an, her saniye eko kırımla karşı karşıyayız!

Sık sık karşı karşıya kaldığımız eko kırımı örneklendirmekse maalesef zor değil. Örneğin orman tahribatları, su kirliliği, aşırı avlanma, iklim krizi, toprak bozulması, biyolojik çeşitlilik kaybı, kirlilik ve atık yönetimi gibi pek çok konu eko kırım meselesinin içerisinde yer alıyor. 

Bu meselelerin ayrıntılarına indiğimizde, eko kırımın dozu acı bir şekilde gözler önüne seriliyor. Mesela ormanların aşırı kesimi ve ormansızlaştırma, yangınlar, ağaç kesimi gibi ekosisteme zarar veren durumlar nedeniyle ekosistem büyük zarar görüyor. Her yıl milyarlarca ağaç, odun ve diğer orman ürünleri elde etmek amacıyla tahrip ediliyor. Sadece 2020 yılında dünya genelinde yaklaşık 11,7 milyon hektar orman alanı kaybedildi. Şimdiye kadar bakıldığındaysa dünya ormanlarının yüzde 31’inin insan eliyle tahrip edildiği bilgisine ulaşıyoruz. 

Üstelik oksijenimiz için gerekliliği tartışılmaz ormanlarımızın durumu bu haldeyken yaşamımızın vazgeçilmezi olan suyumuzun durumu da hiç iç açıcı bir durumda değil. 

Eko kırımın en büyük sorunlarından biri de su kirliliği. 

Her gün 2 milyon tondan fazla atık suyla birlikte, endüstriyel ve tarımsal atık dünya sularına karışıyor. Bu rakamın dünya nüfusunun ağırlığına eşdeğer olduğunu düşündüğümüzde, rakamın büyüklüğünü daha iyi anlayabiliriz. Maalesef bu verinin bizi götüreceği nokta da büyük sıkıntılar içeriyor. Food&Water Watch tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2025 yılında yaklaşık 3.5 milyar insan, büyük ölçüde su kirliliğinden kaynaklı su kıtlığı yaşayacak. 

ABD’de içme suyu olarak kullanılan yer altı su kaynaklarında 73 farklı türde böcek ilacının tespit edilmiş olması ve ülkedeki nehirlerin yüzde 40’ının, göllerin yüzde 46’sının kirli olduğu bilgisi bile sadece bir kıtada yaşanan büyük eko kırım için verilebilecek en dikkat çekici örneklerden birisi.

Eko kırımın önüne nasıl geçebiliriz?

Eko kırımın önlenmesi ve çevresel sürdürülebilirlik için çeşitli koruma, restorasyon ve politik önlemler alınması mümkün. Bunun en başındaysa şüphesiz doğal kaynakları korumak ve çevresel sürdürülebilirliği teşvik etmek geliyor. Bunun için toplumun çevre bilincini artırmak ve insanları çevresel sorunlar hakkında bilinçlendirmek büyük önem taşıyor. Eğitim kampanyaları düzenlemek ve okullarda çevre eğitimini temelden vererek bu konuda bilinçli bir nesil yaratmak, atılması gereken adımların en başında geliyor. 

Ayrıca doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasını teşvik etmek, ormansızlaştırmanın azaltılması, su kaynaklarının korunması ve aşırı avlanmanın engellenmesi gibi temel uygulamalar eko kırımı durdurmayı sağlıyor. 

Bireylerden kurumlara kadar atılacak her adım, daha sürdürülebilir bir gelecek demek!

Bireysel ve kurumsal olarak atılan her bir adım, bizi daha yaşanabilir bir geleceğe yakınlaştırıyor. Fosil yakıt kullanımını azaltarak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yaparak iklim krizinin etkilerini sınırlamak, atık yönetimi ve geri dönüşüm sistemlerini güçlendirerek çevreye zararlı atıkları azaltmak, sürdürülebilir tarım ve balıkçılık uygulamalarıyla gıda üretimini sürdürülebilir kılmak, uluslararası iş birlikler ve anlaşmalarla sorunumuzun sınırların ötesinde olduğunun bilincine varıp çözümü birlikte aramak mücadelemizde büyük fark yaratacak.

Çünkü, dünya hepimizin evi ve eko kırımın önüne geçmek ve bu gidişata dur demek hepimizin görevi!

Kaynak

 

Bir yanıt yazın