Her şey değiştiği gibi doğa da değişir. İnsan elinin değmediği doğa, sürekli bir yenileme mekanizmasına sahip. Doğa, dinamiktir ve sürekli bir devinim içerisinde. Doğanın kendi kendini yenilemesinde ise birçok faktör rol oynar. Bu faktörlerden en önemlisi, canlıların popülasyonu ve hareketliliği ile dünyanın iç dinamiğinden kaynaklı doğal olaylardır.
Doğa kendi kendini nasıl yeniler?
Bitkiler ve hayvanlarda canlanma ve ölme süreci süreklilik arz eder. Canlıların dışkılaması ve ölümü ile onlardan kalan kalıntılar, toprağa gübre yapar, toprağın besin yönünden zenginleşmesini sağlar ve toprağın yapısını güçlendirir. Bir anlamda hayvanların yedikleri bitkilerin sayesinde dışkılama ile gübre olur ve toprağa geri verir. Toprağın besin yönünden sürekli zenginleşmesini sağlar ve toprak verimli bir yapıya sahip olur.
Dünyanın yapısı, atmosferi ve ikliminden kaynaklı doğal afetler de toprağın yapısını değiştirir ve doğanın kendini yenilemesinde büyük rol oynar. Örneğin, yağmur ve kar yağması veya don oluşması sonucunda yaz boyu toprak üzerinde biriken canlılardan kalan atıkların toprağa karışması sayesinde toprağın içindeki mikroorganizmaların atıkları parçalamasına katkı sağlar. Mikroorganizmalar sayesinde toprağın yapısı değişir, toprağın nem düzeyini belli bir dengeye ulaşır ve toprağın su tutma oranı artar.
Bu döngü aynı zamanda doğanın sürdürülebilirliğinin bir özelliğidir.
Doğa ve sürdürülebilirlik arasında nasıl bir ilişki var?
Hayvan ve bitki atıkları organik atık olduğundan tamamı dönüşebilir bir özelliğe sahiptir. Bu organik atıklar, besin değeri bakımından toprak için en önemli ihtiyaçtır. Doğa, kullandığı bu kaynaklardan ortaya çıkan organik atıkların tamamını dönüştürebildiği için sürekli yenileme içerisindedir.
Doğanın doğal kaynakları devamlı yenilenmesi sayesinde dünyada canlılar için sürdürülebilir bir ortam oluşur. Örneğin, dökülen ağaç yaprakları, başka canlılara zarar vermeden, tamamıyla çürür ve karıştığı toprağın daha verimli olmasına katkı sağlar. Bununla beraber döküldüğü ağaçlarda yeni yaprakların yeşermesi fırsatını sunar. Doğanın bu özelliği sürdürülebilirliğin gerçekleşmesinde büyük bir etkiye sahip olur ve canlıların doğadan faydalanmasına imkân tanır.
Özetle doğa eşittir sürdürülebilirlik, sürdürülebilirlik de eşittir yaşam.
İnsan, Doğa ve Sürdürülebilirlik ilişkisi nedir?
Yukarıda doğanın kendi kullandığı kaynaklar kimyasal içerikli olmadığından yani organik olduğundan ortaya çıkan atıklar tamamıyla dönüştüğüne değindik. Zaten tamamıyla doğal atıklar dönüştüğü için buna atık demek de yanlış bir tabir olur. Oysa insan ırkının doğal kaynakları aşırı kullanma ve doğal ortamı ihtiyaçları karşılama amacıyla değişime uğratma çalışmaları, doğanın dengesini bozucu yönde etki eder. Bunlarla birlikte insan ırkının kullandığı kaynaklardan ortaya çıkan atıkların büyük bir bölümü kimyasal içerikli atıklar olduğu için inorganiktir. Bu inorganik atıklar uzun yıllar doğada parçalanarak toprağa karışmaz.
İnorganik atıklarda bozulma veya çürüme olmadığından doğadaki canlılara zehirleyici etkisi olur. Canlıların yaşam alanlarını tehlikeye atar. Atıklardan yayılan çeşitli gazlar atmosfer kirliliğine neden olur. En sonunda da iklim değişikliklerine sebep olur. Doğa büyük bir felaketle karşı karşıya kalır.
Neticede sürdürülebilirliğin en önemli anlayışı olan gelecek kuşakların -bir anlamda gelecekte yaşamın devamı yaklaşımı- ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik savı ortadan kalkar.
İnsan elinin değdiği doğada sürdürülebilirlik için neler yapılabilir?
Doğada sürdürülebilirlik için insan ırkı birçok farklı yönteme başvurabilir. Aşağıda belirtiğimiz yöntemlerden yola çıkarak etkili projeler hayata geçirilirse gelecekte de yaşamın devamı için fırsat oluşur.
1.Doğanın sahip olduğu kaynakları doğaya zarar vermeden, verimli ve tasarruf kullanmak.
2.Çevreyi koruyucu projeler hayata geçirmek. Örneğin, otoyolların yapımında canlıların geçiş güzergâhı göz önünde bulundurmak. Çevre dostu fabrikaların inşası ve benzeri…
3.Yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık vermek veya tamamıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak.
4.Atık yönetimi önemsenmeli. Atık yönetimi doğru bir şekilde gerçekleşirse, atıklar en etkili biçimde dönüşür. Böylelikle doğada oluşacak çevre kirliliği azalır.
5.Sürdürülebilir projelere ağırlık vermek.
Bu yöntemlerin yanı sıra ülkeler, tamamıyla doğrusal üretim modelinden döngüsel üretim modeline geçiş yaparsa sürdürülebilirlik için en etkili adım olur.
Peki, doğrusal ve döngüsel üretim modelleri nedir?
Doğrusal üretimde, ürünlerin üretim aşamasından tüketime kadar olan süreçte tek yönlü bir anlayış var. Hedef, doğal kaynaklar, çevre ve ortaya çıkacak atıklar gibi durumlar göz ardı edilerek sadece üretimi maksimize etmektir. Bu yöntemde kaynaklar tasarruflu kullanılmaz, atık yönetimi yoktur. Ortaya çıkabilecek çevre sorunları arka planda olur.
Döngüsel üretimde, ürünlerin üretimden tüketime kadar olan süreçte ortaya çıkan atıkların yeniden üretime dahil edilmesine yönelik bir sistemdir. Ya da üretim sürecinden tüketime kadar sıfır atık stratejisine yöneliktir. Üretimden önce atıkların nasıl işleneceği veya yeniden başka bir ürün olarak üretileceğini belirlemektir.
Döngüsel üretim sistemi, ayrıca en az atık düzeyine sahip ve doğa dostu tasarımlı ürünlere yöneliktir.
Döngüsel üretim sisteminde, çevre kirliliği azalır ve doğal kaynaklar verimli kullanılır. Ürünlerin geri dönüşümü ürün başına maliyeti düşürür. Bu nedenle ekonomiklik bakımından verimli bir sistemdir.
İçinde bulunduğumuz dönemi IV. Sanayi Devrimi olarak kabul görmesiyle ülkelerin büyük çoğunluğu sürdürülebilirliğe dayalı üretim anlayışına yönelmiş durumdalar. Doğrusal üretimin alternatifi olarak döngüsel üretimi geliştirme çalışmaları, önümüzdeki yıllarda daha da ağırlık kazanacağı öngörülüyor.